top of page

Üniversite A.Ş.’ye Karşı Kampüsleri Geri Almak

  • Yazarın fotoğrafı: KAMPÜS KOLLEKTİF
    KAMPÜS KOLLEKTİF
  • 2 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Üniversite A.Ş.’ye Karşı Kampüsleri Geri Almak

Size aydınlanma, özgür düşünce ve eleştirel bir zihin vaat eden üniversite, artık seri üretim bandından “insan-sermaye” çıkaran bir fabrikaya dönüştü. David Graeber, çocukken hepimizin hayallerini medya yoluyla işgal eden uçan arabalar ve Mars kolonileri vaadini tutulmamış bir söz olarak tanımlar. Ay’a insan göndermek gibi büyük hayallerin, dünyayı değiştiren teknolojilerin yerini; simülasyon, idare ve sosyal kontrol üreten sermaye aldı. Size vadedilen öğretim yerine önünüze fahiş fiyatlı bir menü koydular. Öğrenci kamusal alanı olarak KAMPÜS’ler elimizden alındı.

Öğrenciler Müşteri Oldu

Üniversite artık bir eğitim yuvası değil, kendini holding gibi yöneten bir “Üniversite A.Ş.”dir. Gelin bu holdingin iç işleyişine bir göz atalım:

Bu yeni düzende sen artık aydınlanma yolundaki bir öğrenci değil, memnun edilmesi gereken bir “müşterisin”. Eğitim ise satın alınan bir “hizmet”ten ibaret. Üniversite yönetiminin gözünde diploman, kasadan geçen bir üründen farksız.

Üniversite A.Ş.’nin asıl derdi bilimsel merak veya toplumsal fayda yaratmak değil, bilançoyu kabartmaktır. Hedef, uluslararası sıralamalarda yükselmek, bol bol kalite güvence etiketi toplamak ve TÜBİTAK’ın o pek mühim “Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi”nde zirveye oynamak. Bilimsel makalelerin, parlak fikirlerin, hepsi artık birer hisse senedi. Bu şirketleşme, kampüsün fiziksel dokusunu da ele geçirdi. Öğrenci kulüplerinin ve kolektif yaşamın filizlendiği sosyal alanlar kampüsün ücra köşelerine sürgün edilirken, en merkezi, en değerli yerler bankalara, şirket etkinliklerine ve pahalı kafelere kiralandı. Üniversitenin kamusal ruhu, mekanlarından sökülüp atılıyor. 

Üniversite A.Ş.’nin elbette ideal bir müşteri - öğrenci profili vardır. Bu yeni nesil öğrenci, kendi kişisel gelişim projesinin ‘CEO’sudur. Neoliberalizmin laboratuvarında özenle yetiştirilen bu girişimci-öğrencinin temel özellikleri şunlardır: 

Alınan her ders, her sertifika programı, portfolyoya eklenen bir yatırım; Sürekli kendine “yatırım” yapmalı, piyasa koşullarına göre kendini güncellemeli, bir sonraki iş görüşmesi için kendini parlak bir ürüne dönüştürmelisin. Amaç öğrenmek değil, piyasa değerini artırmaktır. Seni bir gladyatör gibi arenaya attılar.  Kimse sana arenanın ne kadar adaletsiz olduğunu, sınıfsal eşitsizlikleri veya sistemin sahtekarlığını söylemeyecek. Kazanırsan sen kazanırsın, kaybedersen sen kaybedersin. Bu, sistemin kendi suçunu gizlemesinin en kusursuz yoludur. Hayatın bitmek bilmeyen formlar, online başvuru sistemleri, performans değerlendirmeleri ve idari görevlerle dolu. Seni idari işlerden kurtarması gereken teknolojiler, tam tersine elini kolunu bağladı, seni kendi hayatının tam zamanlı bir yöneticisine dönüştürdü. Yaratıcılık doldurulması gereken bir form maddesine, özgünlük ise sunulması gereken bir performansa dönüştü.

Kayyum Rektör

AKP döneminde hız kazanan bu neoliberal dönüşümün, bu büyük şirketleşme projesinin figürü ise atanmış rektörlerdir. O, cübbesini giymiş bir CEO'dan başka bir şey değildir. Bu figür sadece neoliberal bir semptom değil, AKP hükümeti altında siyasal islamın, özerk ve eleştirel düşüncenin son kalelerine yönelik doğrudan bir saldırısıdır. Görevi, üniversitenin bilimsel özerkliğini, eleştirel aklını veya özgür ruhunu, Üniversite A.Ş.'yi devletin otoriter mantığı ve piyasanın kâr odaklı talepleriyle tam uyumlu hale getirmektir.

Atanmış rektör, üniversiteyi itaat eden bir yapıya dönüştürürken kampüsler, özerk bir kamusal alan olmaktan çıkıp devletin ideolojik bir aygıtına, piyasanın ise bir tedarikçisine dönüşür. Nitekim öğrenci protestolarını, hak arayan yurttaşların eylemi olarak değil de, "müşteri memnuniyetsizliği" olarak çerçevelemeye çalışmaları, bu CEO zihniyetinin en trajikomik kanıtıdır. Atanmış rektör, kampüsün işgalinin en somut, en resmi belgesidir.

KAMPÜS’LERİ Geri Kazanmak 

Peki, şikayet etmekten ve eleştirmekten başka ne yapabiliriz? Üniversite A.Ş.’ye karşı, kampüsleri yeniden fethedecek somut ve pazarlık kabul etmez taleplere ihtiyacımız var.

Kampüs içindeki kahve zincirlerinin şubeleri, bankalar ve diğer tüm ticari işletmeler defedilmeli. Onların yerine, kâr amacı gütmeyen, denetimi ve yönetimi tamamen öğrencilerde olan tüketim kooperatifleri kurulmalı. Ucuz, sağlıklı ve nitelikli hizmet, kolektif emeğimizle mümkündür.

Üniversite bütçesinden ders içeriklerine, yeni bina projelerinden akademik takvime kadar üniversiteyi ilgilendiren tüm kararlar; öğrencilerin, akademisyenlerin ve emekçilerin eşit söz hakkına sahip olduğu, doğrudan demokrasiyle işleyen meclislerde alınmalıdır. Bizim adımıza karar alan rektörlere değil, kendi irademizle yöneteceğimiz bir kampüse ihtiyacımız var.

 

 

Biz öğrencilerin kampüslerdeki en büyük sorumluluğu, üniversitenin yeniden büyük hayallerin kurulabildiği, dünyayı değiştirecek devrimci fikirlerin filizlendiği alanlara dönüştürmek için mücadele etmektir. Kırk yıl hatırı olan şey, bir şirketin pahalı kahvesi değil, o kantinlerde, o amfilerde, o meydanlarda kurduğumuz öğrenci dayanışmasıdır. Kampüslerde bu dönüşümü başlatmak, bizim elimizdedir.

 

 

 

 Kaynakça

Bozoğlu, O. ve Göktürk, Ş. (2022). Yükseköğretimde Neoliberal Değişim: Mikrokurumsalcılık Teorik Perspektifinin Örgütsel Analize Yansımaları. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (40), 72-103.

Graeber, D. (2012, March). Of Flying Cars and the Declining Rate of Profit. The Baffler, no. 19.

Kocagöz, U. (2012, 31 Ocak). Karşı İşgal Deneyimi: Neo-Liberalizm ve Kamusal. Birikim Dergisi.

Koç, C. (2015). Neoliberalizmde Devlet ve Kamusal Alan Üzerine Bir Bakış. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, (117), 91-116.

Uçkaç, A. (2019). Neoliberalizm ve Küreselleşmenin Eğitim Üzerindeki Etkisi. Mülkiye Dergisi, 43 (4), 785-809.

 

 
 
 

Yorumlar


bottom of page